Estetik cerrahi sonrası enfeksiyon, operasyon sırasında genellikle hastanın kendi cildinde bulunan Staphylococcus aureus gibi bakterilerin kesi hattından doku altına girmesiyle oluşan bir komplikasyondur. Modern cerrahi teknikler ve steril ameliyathane koşulları sayesinde bu risk oldukça düşük olsa da gelişen bir enfeksiyon yara iyileşmesini ciddi şekilde geciktirebilir ve operasyonun estetik sonucunu olumsuz etkileyebilir. Bu durum vücudun savunma mekanizmalarının zayıfladığı veya bakteri yükünün arttığı anlarda ortaya çıkar ve tedavisi ek tıbbi müdahaleler gerektirebilir. Bu nedenle enfeksiyon kontrolü, başarılı bir estetik operasyonun temel taşlarından biridir.
Estetik Ameliyatlarda Enfeksiyon Riski Gerçekten Ne Kadar Yaygın?
Bu hastaların en çok merak ettiği ve endişelendiği konuların başında gelir. Rakamlarla konuşmak gerekirse, estetik ameliyatlar sonrası ciddi bir enfeksiyon gelişme olasılığı genellikle %1’in altındadır. Hatta birçok büyük çalışmada bu oran binde 4 ila binde 6 (yani yaklaşık 200 ameliyattan birinden daha az) olarak rapor edilir. Bu oranlar, estetik cerrahinin ne kadar güvenli bir alanda hareket ettiğini gösterir.
Ancak bu genel ortalama, madalyonun sadece bir yüzüdür. Hiç kimse bir istatistikten ibaret değildir ve risk, kişiden kişiye, ameliyattan ameliyata büyük farklılıklar gösterir. Enfeksiyonlar hastanede kalış süresini uzatabilir, ek tedaviler gerektirebilir ve iyileşme sürecini haftalarca geriye götürebilir. Bu nedenle oranların düşüklüğüne aldanmadan, enfeksiyon potansiyelini her zaman ciddiye almak ve önlemek için gereken her adımı atmak esastır. Amacımız, bu binde birlik riski bile ortadan kaldırmak için titizlikle çalışmaktır.
Her Ameliyatta Enfeksiyon Riski Aynı Seviyede midir?
Hayır, kesinlikle değildir. Enfeksiyon riski, adeta bir parmak izi gibi, yapılan ameliyatın türüne ve yerine göre değişir. Vücudun farklı bölgelerinin mikrobiyolojik ortamı, kanlanması ve cerrahi işlemin doğası, bu riski doğrudan etkiler. Bazı yaygın prosedürlerdeki enfeksiyon risk profili şu şekildedir:
- Meme Ameliyatları: İmplant kullanılmadan yapılan meme küçültme veya dikleştirme gibi ameliyatlarda risk düşüktür. Ancak işin içine silikon bir implant girdiğinde, risk profili değişir. Kozmetik amaçlı meme büyütme ameliyatlarında enfeksiyon oranı hala çok düşüktür (%1’in altında). Fakat meme kanseri sonrası yeniden onarım (rekonstrüksiyon) gibi daha karmaşık, doku kalitesinin ve kanlanmasının daha zayıf olabildiği durumlarda bu risk artabilir.
- Karın Germe (Abdominoplasti): Bu ameliyat, geniş bir cerrahi alan oluşturduğu için enfeksiyon açısından biraz daha dikkat gerektirir. Risk genellikle %1 ile %3 arasındadır. Özellikle hastanın kilosu ve sigara kullanımı gibi faktörler bu oranı etkiler.
- Liposuction (Yağ Alma): Tek başına yapıldığında, enfeksiyon riski en düşük estetik işlemlerden biridir. Ancak karın germe gibi başka bir ameliyatla birleştirildiğinde, risk bir miktar artış gösterir.
- Popo Büyütme: Bu ameliyat, anatomik konumu nedeniyle özel bir risk taşır. Cerrahi kesinin anüs bölgesine yakınlığı, bağırsak kökenli bakterilerin yaraya bulaşma riskini artırır. Bu nedenle bu ameliyatta çok daha sıkı önlemler alınması gerekir. Doğru protokollerle risk kabul edilebilir seviyelere çekilse de başlangıç riski diğer bölgelere göre daha yüksektir.
- Yüz ve Göz Kapağı Ameliyatları: Yüz, vücudun en iyi kanlanan bölgelerinden biridir. Bu zengin kan dolaşımı, adeta bir otoban gibi, vücudun savunma hücrelerinin ve antibiyotiklerin ameliyat bölgesine hızla ulaşmasını sağlar. Bu doğal avantaj sayesinde yüz germe, burun estetiği (rinoplasti) ve özellikle göz kapağı estetiği gibi ameliyatlarda enfeksiyon oranları son derece düşüktür.
Ameliyat Sonrası Enfeksiyon Nedenleri Nelerdir?
Ameliyat sonrası enfeksiyonların neredeyse tamamı dışarıdan gelen bir mikroptan değil ironik bir şekilde hastanın kendi vücudunda yaşayan mikroorganizmalardan kaynaklanır. Cildimiz, burun içimiz ve sindirim sistemimiz, normalde bize zarar vermeden yaşayan milyarlarca bakteriye ev sahipliği yapar. Bunlara “flora” adı verilir. Ameliyat sırasında cildin bütünlüğü bozulduğunda, bu normal flora üyeleri normalde olmamaları gereken bir yere, yani yara içine sızabilir ve bir enfeksiyonu tetikleyebilir. En sık karşılaşılan enfeksiyon etkenleri şunlardır:
- Staphylococcus aureus: Halk arasında “stafilokok” olarak bilinen bu bakteri, cilt enfeksiyonlarının bir numaralı sorumlusudur ve estetik cerrahi sonrası enfeksiyonlarda da en sık izole edilen mikroptur.
- Staphylococcus epidermidis: Bu bakteri normalde cildimizde yaşayan zararsız bir komşudur. Ancak bir implant (meme, kalça, yüz implantı vb.) söz konusu olduğunda baş düşmana dönüşebilir. Bunun nedeni, bu bakterinin “biyofilm” oluşturma konusundaki inanılmaz yeteneğidir. Biyofilm, bakterilerin implant yüzeyine yapışarak ürettikleri, kendilerini bir zırh gibi saran sümüksü, koruyucu bir tabakadır. Bu tabaka, bakterileri hem bağışıklık sistemimizin hücrelerinden hem de antibiyotiklerden korur. Bu yüzden implant enfeksiyonları bu kadar inatçı ve tedavisi zor olabilir.
- Streptococcus türleri: Bunlar da cilt ve boğaz florasının yaygın üyeleridir ve yara enfeksiyonlarına neden olabilirler.
- Escherichia coli (E. coli): Bu normalde bağırsak sistemimizde yaşayan bir bakteridir. Bu nedenle popo estetiği gibi sindirim sistemine yakın bölgelerde yapılan ameliyatlarda bir risk faktörü haline gelebilir.
Kişisel Faktörlerim Bir Enfeksiyon Riskini Artırır mı?
Evet, her bireyin vücudu ve yaşam tarzı farklıdır ve bazı durumlar vücudun enfeksiyonla savaşma kapasitesini düşürerek riski artırabilir. Ameliyat öncesi değerlendirmenin en önemli amaçlarından biri, bu kişisel risk faktörlerini belirlemek ve mümkünse kontrol altına almaktır. Enfeksiyon riskini artıran başlıca kişisel faktörler şunlardır:
- Yüksek Vücut Kitle İndeksi (VKİ): Obezite, enfeksiyon riskini artıran en önemli faktörlerden biridir. Yağ dokusunun kan dolaşımı, kas dokusuna göre daha zayıftır. Bu hem bağışıklık hücrelerinin hem de koruyucu antibiyotiklerin ameliyat bölgesine yeterince ulaşamaması anlamına gelir.
- Sigara Kullanımı: Sigara, sadece akciğerler için değil yara iyileşmesi için de bir zehirdir. İçindeki nikotin, en küçük kan damarlarını (kılcal damarları) büzerek dokulara giden kan ve oksijen miktarını ciddi şekilde azaltır. Oksijensiz kalan doku, hem iyileşemez hem de enfeksiyonlara karşı savunmasız kalır. Sigara içen bir hastanın enfeksiyon riski, içmeyene göre 1.5 kattan daha fazladır.
- Diyabet (Şeker Hastalığı): Özellikle kan şekeri seviyeleri iyi kontrol edilemeyen diyabet hastalarında risk artar. Yüksek kan şekeri, enfeksiyonla savaşan beyaz kan hücrelerinin (lökositlerin) fonksiyonlarını bozar ve onları adeta tembelleştirir.
- Zayıf Bağışıklık Sistemi: Kronik steroid kullanımı, kemoterapi, HIV veya altta yatan diğer bağışıklık yetmezliği durumları vücudun savunma mekanizmalarını zayıflatır.
- Yetersiz Beslenme: Vücudun bir yarayı iyileştirmesi ve enfeksiyonla savaşması için proteine, vitaminlere ve minerallere ihtiyacı vardır. Yetersiz beslenen bir vücut, bu savaşı verecek cephaneden yoksundur.
Ameliyat Süreci Enfeksiyon Gelişimini Nasıl Etkiler?
Hastanın kişisel özelliklerinin yanı sıra yapılan ameliyatın kendisiyle ilgili faktörler de enfeksiyon riskini doğrudan etkiler. Bu faktörler cerrahi planlamanın ve tekniğin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Ameliyat sürecinde enfeksiyon riskini etkileyen bazı önemli noktalar bulunmaktadır.
- Kombine Ameliyatlar: Aynı anda birden fazla büyük estetik ameliyatın (örneğin karın germe ve meme büyütme) yapılması, toplam ameliyat süresini, doku travmasını ve potansiyel enfeksiyon riskini artırır.
- Uzun Ameliyat Süresi: Ameliyat ne kadar uzun sürerse, yaranın havadaki mikroorganizmalarla temas etme süresi de o kadar artar. Bu nedenle verimli ve akıcı bir cerrahi, sadece estetik sonuç için değil enfeksiyonu önlemek için de önemlidir.
- İmplant veya Dren Kullanımı: Daha önce de belirtildiği gibi, vücuda yerleştirilen her türlü yabancı cisim (implantlar, protezler, hatta geçici olarak konulan drenler) bakterilerin tutunması için bir yüzey oluşturur ve riski artırır. Drenler, bir yandan içeride sıvı birikmesini önleyerek enfeksiyon riskini azaltırken, diğer yandan cilt yüzeyinden içeriye doğru bir geçiş kapısı oluşturma potansiyeli taşır.
- Ameliyat Sonrası Sıvı Birikimi (Hematom/Seroma): Ameliyat bölgesinde kan (hematom) veya vücut sıvısı (seroma) birikmesi, adeta bakteriler için hazırlanmış bir “besiyeri” gibidir. Bu durgun ve besin açısından zengin sıvılar, mikropların hızla çoğalması için mükemmel bir ortam yaratır. Bu nedenle ameliyat sırasında kanama kontrolünün titizlikle yapılması ve ameliyat sonrası bu tür birikimlerin yakından takip edilmesi kritik öneme sahiptir.
Ameliyat Öncesinde Enfeksiyon Riski Nasıl Azaltılır?
Enfeksiyonla mücadelenin en etkili ve en önemli aşaması, daha hasta ameliyathaneye girmeden önce başlar. Bu dönemde alınacak basit ama etkili önlemler enfeksiyon riskini önemli ölçüde düşürebilir. Ameliyat öncesi dönemde yapılması gerekenler şunlardır:
- Sigarayı Bırakmak: Bu pazarlığa kapalı bir kuraldır. Planlı bir estetik ameliyattan en az 4-6 hafta önce sigara ve tüm nikotin ürünlerinin (elektronik sigara, nikotin bandı dahil) tamamen bırakılması gerekir. Bu süre, vücudun kan dolaşımının ve doku oksijenlenmesinin bir miktar toparlanması için gereklidir.
- Kan Şekerini Düzenlemek: Diyabeti olan hastaların, ameliyat öncesi dönemde kan şekerlerini ideal aralıkta tutmaları için doktorlarıyla yakın işbirliği içinde olmaları şarttır.
- Antiseptik Duşlar Almak: Ameliyattan önceki birkaç gün boyunca ve özellikle ameliyat sabahı, klorheksidin gibi özel antiseptik sabunlarla duş alınması önerilir. Bu cilt yüzeyindeki bakteri miktarını (bakteri yükünü) azaltarak önemli bir koruma sağlar.
- Bölgeyi Jiletle Tıraş Etmemek: Ameliyat edilecek bölgedeki kılların temizlenmesi gerekiyorsa, bu işlem asla bir gün önceden jiletle yapılmamalıdır. Jilet, cildin yüzeyinde gözle görülmeyen binlerce mikroskobik çizik oluşturur ve bu çizikler bakterilerin yerleşmesi için mükemmel birer yuva haline gelir. Gerekirse, kıllar ameliyattan hemen önce ameliyathanede, cilde zarar vermeyen özel tıbbi makinelerle kısaltılır.
- MRSA Dekolonizasyonu: Özellikle implant konulacak yüksek riskli hastalarda veya MRSA (Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus) taşıyıcılığı bilinen kişilerde, ameliyattan önceki 5 gün boyunca burun içine özel bir antibiyotikli merhem (mupirosin) uygulanması ve antiseptik duşlarla cildin temizlenmesi, bu tehlikeli mikroptan kaynaklanabilecek bir enfeksiyonu önlemede son derece etkilidir.
Ameliyat Sırasında Enfeksiyon Önlemleri Nelerdir?
Ameliyathane, enfeksiyonla savaşın en sıcak cephesidir. Bu süreçte cerrahi ekibin aldığı her önlem, hastanın güvenliği için birer kalkan görevi görür. Bu önlemlerin birçoğu hasta anestezi altındayken farkında olmadan gerçekleşir, ancak hayati öneme sahiptir. Ameliyat esnasında enfeksiyonu önlemek için uygulanan temel protokoller mevcuttur.
- Koruyucu Antibiyotik (Profilaksi): Ameliyat başlamadan yaklaşık 30-60 dakika önce damar yolundan tek doz antibiyotik uygulanır. Bunun amacı, cerrahi kesi yapıldığı anda dokularda enfeksiyonla savaşacak yeterli düzeyde antibiyotik bulunmasını sağlamaktır. Bu antibiyotik, genellikle ameliyat bittikten sonra devam ettirilmez, çünkü çalışmalar bunun ek bir fayda sağlamadığını göstermiştir.
- Cildin Hazırlanması: Ameliyat başlayacağı zaman, cerrahi alan alkol bazlı özel antiseptik solüsyonlarla geniş bir şekilde boyanarak mikroplardan arındırılır.
- Steril Ortamın Korunması: Ameliyathanenin havası özel filtrelerle (HEPA) temizlenir, içeriye giriş çıkışlar sınırlandırılır, kullanılan tüm aletler ve örtüler sterildir. Cerrahi ekip, özel maske, bone, önlük ve eldivenler giyer.
- Vücut Sıcaklığının Korunması (Normotermi): Ameliyat sırasında vücut sıcaklığının düşmesi, bağışıklık sistemini zayıflatır ve enfeksiyon riskini artırır. Bu nedenle hastalar ameliyat boyunca özel ısıtıcı battaniyelerle sıcak tutulur.
- Titiz Cerrahi Teknik: Cerrahın dokulara nazik davranması, kanamayı dikkatlice kontrol etmesi, ölü doku bırakmaması ve dikişleri dokuyu boğmayacak şekilde atması, enfeksiyonu önlemenin en temel ve en önemli şartıdır.
Bir Enfeksiyon Geliştiğini Gösteren Belirtiler Nelerdir?
Ameliyat sonrası bir miktar ağrı, şişlik ve kızarıklık normaldir. Ancak enfeksiyon belirtileri genellikle bu normal iyileşme sürecinden farklıdır ve zamanla kötüleşme eğilimindedir. Bir enfeksiyondan şüphelenmenizi gerektirecek alarm işaretleri şunlardır:
- Giderek Artan Ağrı: Ameliyattan sonraki ilk birkaç gün ağrı olması normaldir ve ağrı kesicilerle kontrol altına alınır. Ancak ağrının azalması gerekirken giderek şiddetlenmesi, zonklayıcı bir karakter alması veya dinlenmekle geçmemesi önemli bir işarettir.
- Yayılan Kızarıklık: Kesi hattında ince bir çizgi halinde pembelik normaldir. Ancak bu kızarıklığın yara çevresine doğru yayılması, parlak kırmızı veya morumsu bir renk alması enfeksiyon belirtisidir.
- Bölgesel Isı Artışı: Enfekte olan bölge, çevre dokulara göre elle dokunulduğunda belirgin şekilde daha sıcaktır.
- İrinli veya Kötü Kokulu Akıntı: Yara yerinden berrak veya hafif pembe renkli bir sızıntı olabilir. Ancak sarı, yeşil, kahverengi renkte, yoğun kıvamlı (irin gibi) veya kötü kokulu bir akıntı gelmesi kesin bir enfeksiyon kanıtıdır.
- Aşırı Şişlik ve Sertlik: Ödemin azalması gerekirken, bölgede ani gelişen, ağrılı, gergin bir şişlik ve sertlik, altta bir sıvı (abse) birikimini düşündürür.
- Ateş ve Titreme: Vücut ısısının 38°C’nin üzerine çıkması, üşüme, titreme ve genel bir halsizlik hali, enfeksiyonun vücuda yayılmaya başladığının (sistemik enfeksiyon) bir göstergesi olabilir ve acil müdahale gerektirir.
Enfeksiyon Şüphesi Varsa Hangi Teşhis Yöntemleri Kullanılır?
Bir enfeksiyon şüphesi oluştuğunda, doğru tanıyı koymak ve en etkili tedaviyi planlamak için çeşitli adımlar atılır. Sadece klinik muayene yeterli olmayabilir. Durumu netleştirmek için başvurulan temel tanı araçları şunlardır:
- Kan Testleri: Vücuttaki bir enfeksiyon varlığını araştırmak için kan testleri değerli bilgiler sunar. Özellikle C-reaktif protein (CRP) seviyesi çok hassas bir göstergedir. Normal bir ameliyat sonrası yükselen CRP’nin birkaç gün içinde düşüşe geçmesi beklenir. Eğer CRP düşmüyor veya yeniden yükseliyorsa, bu durum bir enfeksiyon komplikasyonu için güçlü bir işarettir.
- Yara Kültürü: Bu enfeksiyon tanısının altın standardıdır. Eğer yaradan bir akıntı geliyorsa, bu akıntıdan steril bir şekilde örnek alınır. Eğer akıntı yoksa ama derinde bir şüphe varsa, iğne ile girilerek sıvı örneği alınabilir. Bu örnek laboratuvarda özel bir ortama ekilerek hangi bakterinin ürediği ve bu bakterinin hangi antibiyotiklere karşı hassas olduğu tespit edilir. Bu sonuç, tedaviyi doğru hedefe yönlendirmeyi sağlar.
- Görüntüleme Yöntemleri: Enfeksiyonun ne kadar derine indiğini veya bir implant çevresinde olup olmadığını anlamak için görüntüleme yöntemleri kullanılır.
- Ultrason: Yüzeysel dokuları, sıvı birikimlerini (seroma, hematom) ve abseleri göstermede çok hızlı ve etkili bir yöntemdir. Aynı zamanda, şüpheli bir sıvı koleksiyonundan iğne ile örnek alınmasına rehberlik etmek için de kullanılır.
- Bilgisayarlı Tomografi (BT) veya Manyetik Rezonans (MR): Enfeksiyonun daha derin dokularda, kas içinde veya karın boşluğunda olduğundan şüpheleniliyorsa, bu daha gelişmiş görüntüleme yöntemleri ile detaylı bir değerlendirme yapılır.
Meme İmplantı Enfeksiyonu Durumunda Nasıl Bir Yol İzlenir?
Meme implantı enfeksiyonu, yönetimi en zor ve en hassas durumlardan biridir. Sorunun temel kaynağı, implantın kendisinin bir yabancı cisim olması ve bakterilerin onun yüzeyinde “biyofilm” adı verilen inatçı bir tabaka oluşturmasıdır. Bu biyofilm, antibiyotiklerin bakterilere ulaşmasını engeller. Bu nedenle sadece antibiyotik tedavisi genellikle yetersiz kalır ve cerrahi müdahale kaçınılmaz hale gelir.
Bu noktada cerrahın ve hastanın vermesi gereken önemli bir karar vardır: implantı kurtarmaya çalışmak mı, yoksa çıkarmak mı?
- İmplantı Kurtarma (Salvaj): Enfeksiyon çok erken bir evrede yakalanmışsa ve çok şiddetli değilse, implantı kurtarmak için agresif bir cerrahi denenebilir. Bu ameliyatta mevcut implant çıkarılır, implantın bulunduğu cep (boşluk) bol miktarda antibiyotikli sıvıyla yıkanır, enfekte dokular temizlenir ve aynı seansta yeni, steril bir implant yerleştirilir. Bu yaklaşımın başarısı, zamanlamaya kritik derecede bağlıdır. Müdahalede ne kadar gecikilirse, kurtarma şansı o kadar azalır.
- İmplantın Çıkarılması (Ekplantasyon): Enfeksiyon ilerlemişse, şiddetliyse veya implant kurtarma girişimi başarısız olursa, en güvenli ve kesin çözüm implantın tamamen çıkarılmasıdır. İmplantla birlikte onu çevreleyen ve enfekte olan kapsül dokusunun da çıkarılması (kapsülektomi) idealdir. Bu işlemden sonra vücudun tamamen iyileşmesi için beklenir ve genellikle 3 ila 6 ay sonra, her şey yoluna girdiğinde, yeni bir implant yerleştirme ameliyatı planlanabilir.
Karın Germe veya Liposuction Sonrası Gelişen Bir Enfeksiyon Nasıl Tedavi Edilir?
Bu prosedürlerde implant olmasa da enfeksiyon gelişebilir. Tedavi, enfeksiyonun derinliğine ve ciddiyetine bağlıdır.
Yüzeysel bir enfeksiyon veya bir dikişin reaksiyon yapıp iltihaplanması (dikiş absesi) gibi durumlarda, genellikle küçük bir müdahale ile iltihabın boşaltılması ve ağızdan alınacak bir antibiyotik kürü yeterli olur.
Ancak enfeksiyon derindeyse, geniş bir alana yayılmışsa veya altta büyük bir abse oluşmuşsa, hastanın ameliyathanede tekrar müdahale altına alınması gerekir. Bu müdahalede abse boşaltılır, enfekte ve ölü dokular tamamen temizlenir (debridman) ve genellikle damardan antibiyotik tedavisine başlanır. İyileşme sürecini hızlandırmak için bazen negatif basınçlı yara kapama (vakum) sistemleri kullanılabilir.
MRSA gibi Dirençli Bir Enfeksiyon Neden Daha Zorludur?
MRSA (Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus), yaygın olarak kullanılan birçok antibiyotiğe karşı direnç kazanmış özel bir stafilokok türüdür. Bu durum onu standart enfeksiyonlardan daha tehlikeli ve tedavisini daha karmaşık hale getirir. Normal bir cilt enfeksiyonunda işe yarayacak basit antibiyotikler, MRSA’ya etki etmez. Tedavisi için vankomisin, linezolid gibi daha güçlü, bazen sadece hastane koşullarında damardan verilebilen özel antibiyotikler gerekir. Bu nedenle özellikle implant ameliyatı gibi yüksek riskli durumlarda, ameliyat öncesi MRSA taraması ve gerekirse bu mikroptan arındırma (dekolonizasyon) protokollerinin uygulanması, bu zorlu düşmanla hiç karşılaşmamak adına büyük önem taşır.
“Tıbbi Turizm” Sonrası Görülen Atipik Enfeksiyon Nedir?
Son yıllarda, özellikle yurt dışında, denetim standartlarının belirsiz olduğu yerlerde yapılan estetik ameliyatlar (özellikle liposuction) sonrası görülen özel bir enfeksiyon türü dikkat çekmektedir. Bu enfeksiyonlara NTM (Tüberküloz Dışı Mikobakteriler) adı verilen, normalde toprakta ve suda yaşayan mikroplar neden olur. Bir ameliyat yarasında görülmeleri, genellikle sterilizasyon zincirinde (kullanılan suyun veya aletlerin temizliğinde) ciddi bir sorun olduğunun işaretidir. Bu enfeksiyonların teşhisi oldukça zordur, çünkü tipik enfeksiyonlardan çok farklı seyrederler. Bu enfeksiyonu düşündüren bazı ipuçları şunlardır:
- Gecikmiş Başlangıç: Belirtiler ameliyattan hemen sonra değil haftalar hatta aylar sonra ortaya çıkar.
- Atipik Görünüm: Yara yerinde normal kızarıklık yerine, morumsu, sert, ağrılı nodüller (şişlikler) ve bir türlü iyileşmeyen, sürekli akan fistül ağızları görülür.
- Tedaviye Yanıtsızlık: Standart antibiyotik tedavilerine kesinlikle yanıt vermez.
Tanı için özel kültür testleri, tedavi için ise bir enfeksiyon hastalıkları uzmanının yönetiminde aylarca süren çoklu ve güçlü antibiyotik kombinasyonları gerekir.
Ameliyat Sonrası Doku Ölümü (Nekroz) ve Enfeksiyon İlişkisi Nedir?
Nekroz, bir dokunun kan dolaşımının yetersiz kalması sonucu canlılığını yitirmesi, yani ölmesidir. Estetik cerrahide, özellikle cildin çok fazla gerildiği (karın germe gibi) veya kanlanmasının hassas olduğu durumlarda (meme küçültme gibi) görülebilir. Nekroz gelişiminin başlıca nedenleri vardır:
- Aşırı gergin dikiş hattı
- Sigara kullanımına bağlı damar büzüşmesi
- Altta oluşan bir kan birikintisinin (hematom) dokuya baskı yapması
- Yetersiz cerrahi teknik
Ölen doku, kan dolaşımı olmadığı için vücudun savunma mekanizmalarından yoksundur ve bakteriler için mükemmel bir besin kaynağıdır. Yani bir bölgede nekroz başladığında, o bölgenin enfekte olması an meselesidir. Nekroz ve enfeksiyon, birbirini besleyen bir kısır döngü yaratır. Bu nedenle en küçük bir doku ölümü belirtisi bile çok ciddiye alınmalı, ölü dokular cerrahi olarak temizlenmeli ve bölge enfeksiyona karşı korunmalıdır.